Tam evet bu ülke değişti, belirli bir mesafe kaydetti diyorsun, o da ne? Türkiye hiç orada değilmiş ve hiçbir zaman da olmamış gibi davranmaya başlıyor.
Rencide edilmiş, dudakları sinirden titreyen bir kadına dönüşüyor. Üstüme iyilik sağlık diye bağıran, ayakkabısının topuğunu kafanıza geçirmesine ramak kalmış bir kadına. Güzel ama çok kaprisli, hem seçici hem ulaşılabilir, mazbut ama 'bir şeyler yaşaması gerektiğinin biyolojik ve çevresel baskısı altında', 30'larında ve arafta, bir yandan çok aile kızı bir yandan fena halde cüretkâr bir kadın bu, Türkiye. Sen, demokrat; her dem hep bir mesafe kat edildiğini artık bir noktaya gelindiğini düşünen siyasetçi, milletvekili, oy alan, oy veren, okuyucu, düşünen ve yazan olarak hep o 'adam'ın rolünü üstlenmekle sınanıyorsun. Yeterince yeşil ışık aldığı için adım atan, aşkının karşılıklı olduğunu düşündüğü için bir hamlede bulunan ve bir anda 'her şeyi yanlış anlamış' bir enayi ya da 'sapık' konumuna düşen, elinde çiçek, en ağırından 'fordçu' muamelesi gören adam.
'Üstüme iyilik sağlık, ne AB'si, ne %47'si, ne açılımı, ne değişimi? Benim anayasamı değiştirecek daha anasından doğmadı; 301'i kaldırayım da arkamdan ona buna konuş, dedikodumu yap, değil mi? Hacılarına hocalarına saygı-hoşgörüymüş... Sonra gelsinler en mutena köşelerimde abdest filan alsınlar öyle sulu sulu öyle mi? Başörtüsüyle üniversitelere de girsinlermiş... Doğacak kızımın oje sürme hakkını kendi ellerimle boğayım yani, bunu mu istiyorsun? Ana dilde eğitimmiş, Güneydoğu'da halkın bazı beklentileri varmış... Benim beklentilerim n'olacak? Bu gidişle sen beni yabancılara da satarsın. Ben senin bildiğin ülkelerden değilim, kız oğlan kız taş gibi ulus devletim, hooşştt be, haddini bil!'
Pardon deyip yutkunuyorsun... 'Ben sanmıştım ki..'
Ülkemiz olup bitenleri ile diyalog hep bu minvalde seyrediyor. Karakterler değişiyor ve elbette hatalar da her zamanki gibi karşılıklı, suç hiçbir zaman tek tarafta değil. Ama ağır olan bedeli hangi tarafın ödeyeceği, en başından belli. Vuslat/ tarafların konuşabilen, tartışabilen ama güven ve hakkaniyet esasları içinde yaşadığı bir ülkenin hayali, yeniden başka bir bahara kalıyor. İlişki sandığın şeyin geçici, arızi ve yanıltıcı bir süreç olduğunu anlıyorsun. Hatta geçen zaman içinde nasıl olup da ağzını o kadar gevşek, elini o kadar uzun tutabildiğine bile şaşıyorsun geriye dönüp bakınca.
Sonra, söylediğin konuştuğun şeyler aslında hiç anlaşılmadığı, kör bir kuyuya yuvarlandığı, bir boşluğa ışınlandığı için o kadar çok konuşabildiğini fark ediyorsun. Gençler çok apolitik diye yakınmışsın çok değil, üç dört sene önce. Bir bakıyorsun, üniversiteler kaynıyor, kafa göz yarılıyor. Apolitik kalsalar daha iyiymiş demek ki, diye düşünürken buluyorsun kendini. Popüler kültür, anlamdan boşaltıp yaldıza bürüdüğü bir fanteziyle kitleleri 'oyalıyor' demişsin. Gün gelmiş, 'Biz kaç kişiyiz?' tavernası çıkmış, piyanist şantör felaket anonsları ile etki altına aldığı isimleri tek tek sahneye çağırıyor. 'Semra Hanım' bundan iyiydi diyorsun şimdi. Yararlı olmayan, ama çok zararlı da olmayan bir şeyle 'oyalıyordu' hiç değilse. Kültürel emperyalizm ciddi bir tehdit, Türkler klasik Türk musikisine Maori yerel halk dansı muamelesi yapıyor, bir şeyler yapmalı demişsin; 'emperyalizm' kelimesi 'öfke ve ötekileştirme'den başka sermayesi olmayan grupların hatta çetelerin eline düşmüş ve sahiciliği tartışılamaz olan bu kavram üzerinden tespit yapmak neredeyse imkânsız hale gelmiş... İnsanların 'çıkar' peşinde koşmasını, yani kapitalizmi eleştirmişsin. Çünkü değerler sistemi salt çıkar peşinde koşana zemin sağlayacak bir kıvama gelmiş, ama ne tuhaftır ki bu zemine saldıranların, parti kapatılmasın ama... yapanların hepsi bu zeminden en çok çıkar sağlayanlar olmuş...
Üç ya da dört yıl öncesinden ne kadar uzağa savrulduğumuzu görebiliyor musunuz? Sizi bilmem. Ama bazen ülkenin tüm demokratları için değilse de, %47'yi alan ve ona 'ya ya ya şa şa şa' yapanlar için şu geçiyor içimden: Bir dahaki sefere, niyetinin halis olduğunu yeterince anlatamamış olabileceğini düşün ve kızı öpmeye yeltenme!
Zira kafana çantayı yediğinde, seni gaza getirenlerin hepsi 'cık cık cık' ikiyüzlülüğüne savrulmuş olacak yine.
09 Nisan 2008, Çarşamba